DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

Tarih Boyu Göçler ve Son Dönem Suriyeli Göçü

Son Güncelleme :

17 Ocak 2020 - 0:30

/ kez okundu.
Tarih Boyu Göçler ve Son Dönem Suriyeli Göçü

İnsanlık tarihi çeşitli nedenlere bağlı olarak göçlere şahit olmuş; bu göç dalgalarından mekanlar, şehirler, ülkeler, coğrafyalar, kıtalar; siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik olarak olumlu ya da olumsuz etkilenmiştir. Her devirde farklı dinamiklerle vuku bulan göçler, insanlık tarihi ile paralellik göstermektedir.

 

Göçlerin nedeni savaşlar olduğu gibi, türlü doğal afetler, çeşitli baskı ve zulümlerden kaçarak yeni mekan arayışları vs. gibi nedenlerden de kaynaklanır. Göçler, toplumsal varoluşun birçok boyutunu doğrudan etkilerken aynı zamanda kendi karmaşık dinamiklerini de geliştiren bir sürece sahiptir. Sosyoloji, siyaset bilimi, tarih, ekonomi, coğrafya, demografi, psikoloji ve hukuk gibi her biri ciddi araştırmalar gerektiren bilim dalları ile değerlendirmeden göçleri doğru okumak ve anlamak mümkün değildir. Özellikle Suriyeli göçü bu bağlamda iyi okunması gereken bir olguya sahiptir.

 

Üzerinde yaşadığımız şu yaşlı dünya, kavimler göçüne de şahit olmuştur, 93 Harbi göçüne de, Bulgar göçüne de şahit olmuştur. Ama öyle inanıyorum ki Suriyeli göçü kadar dramatik, sorunlu  ve yönetilmesi güç başka bir göçe şahit olmamıştır.

 

Şimdi, yazımıza konu olan Suriyeli göçünün nedenlerine kısaca bir bakalım;

 

Suriye’de 2011 yılından bu yana korkunç bir iç savaş yaşanmaktadır. Buna ‘savaş’ da denemez, rejim tarafından kendi halkına karşı tam bir vahşet uygulanmaktadır. Bu korkunç vahşet dolayısıyla bugüne kadar yüz binlerce insan yaşamını yitirmiş, milyonlarcası yaralanmış, sakat kalmış, evleri barkları yıkılmış, çocuklar katledilmiş, şehirler harabeye çevrilmiş, şehre can katan ne kadar sanat eseri varsa yerle yeksan edilmiştir.

 

Öyle ki; Suriye’de bizim için olduğu kadar insanlık için de ziyadesiyle öneme haiz, Emevi, Eyyubi, Memlüki ve Osmanlı dönemlerine ait yüzlerce tarihi cami, medrese, külliye, hamam ve hastane bilerek tahrip edilmiştir. O coğrafyada varlığımızın mührü mesabesindeki değerli eserler artık yoktur, ayakta kalmayı başarabilenlerin de tamiri mümkün değildir.

 

Şu soruları sormadan ilerlemek, doğru çözümleme yapmak ve yarınlara ait umut bırakmak imkanı yoktur. Yazıyı okumaya devam ederken bu soruları zihnimizin bir kenarına not edelim…

 

Suriye ülkesinde bu kadar insanın ve tarihi eserin katili kimdir?

 

Örneğin, İslam dünyasının yegane düşmanı İsrail bütün bu tahribat için bir tek uçağını kaldırmış mıdır?

 

Bunca insanın ölümü için bir tek kurşun sıkmış mıdır?

 

Bu kadar yıkıma karşı bir tek askerini feda etmiş midir?

 

Milyonlarca Müslüman ölürken İsrail’in tek bir vatandaşının burnu kanamış mıdır?

 

Hepsinin cevabı kocaman bir “hayır!” dır.

 

Peki, meydana gelen göç dalgasından İsrail rahatsız mıdır? Bir gün de İsrailli bir yetkili çıkıp, “Bunca insan göç etti, evinden barkından edildi, bu insanlık suçudur.” demiş midir?

 

İsrail bunu hiç bir zaman demeyecektir. Zira kaçan inanlar İsrail’e değil, Türkiye’ye ve diğer Müslüman ülkelere sığınmaktadır. İsrail’in şikayetçi olması için bir neden yoktur.

 

Tabidir ki, bunca vahşetin sonunda insanlar ölümden kaçarak ülkemize sığınmıştır. Ülkemizde beş milyona yakın Suriyeli vardır. Bu göç, insanlık tarihinin gördüğü en sorunlu ve en büyük göçtür. Buna göç de denemez, sosyologların başka isimlerle tanımlaması gereken özel bir durumdur.

 

Göçen milyonlardan bahsediyoruz, ‘misafir’ diyerek, ‘din kardeşimiz’ diyerek, kısacası ‘insan’ diyerek hepsine kucak açıp, “Bir gün geri dönecekler.” beklentisiyle üzerimize düşenleri yerine getirmeye gayret ettik. Özellikle devletimizin insanlığa örnek olacak samimi gayretlerini tarih ‘Türk Devleti’nin onurlu duruşu’ olarak kaydedecektir.

 

Fakat gelinen nokta bambaşka kaygılar doğurmuş, bambaşka sorunlara kapı aralamıştır. İlk zamanlar “Nasıl olsa gidecekler.” beklentisi, zaman geçtikçe yerini tedirgin bekleyişlere bırakmıştır. Bu konuda çok samimi olan, gelenleri ‘muhacir’ bilinciyle karşılayanlar bile ortaya çıkan durumdan rahatsız olmaya başlamışlardır.

 

Rahatsızlığın nedenleri, artık misafirlik boyutunu çoktan aşmış olanlara tanınan pozitif ayrımcılıktır. Suriyelilere verilen imtiyazlar toplumda ciddi rahatsızlık konusudur. Doğurganlık oranı çok fazladır. Sanki özellikle yapılıyor, demografi bu şekilde değiştirilmek isteniyor gibi bir durum söz konusudur. Tutum ve davranışları, savaştan kaçıp merhamete sığınanların hali gibi değildir.

 

Bu kadar yüklü göç ‘etnik’ olarak da büyük bir sorundur. Doğurganlığın bu boyutta devam etmesi durumunda Anadolu’da yaşayanlar yarın öbür gün azınlığa düşeceklerdir. Entegrasyon da mümkün gözükmemektedir. Zira ‘din’ dışında ortak paydamız yok gibidir. Tamamen farklı bir milletin şehirlerimize düzensiz dağılmasından bahsediyoruz.

 

Devlet aklı bu sorunu ilelebet askıda bırakamaz. Doğan çocuklar nasıl eğitim alacaktır? Savaşın başında doğan çocuklar, bu gün delikanlılık çağına yaklaşıyorlar, eğitimsiz büyüyen bireylerin nelere açık olacağını herhalde tahmin etmeyenimiz yoktur.

 

Şartlar ne olursa olsun, vicdanımıza sığınmış, hemen hemen on yılını ülkenizde geçirmiş bu insanların geri dönüşü mutlaka sağlanmalıdır. Bunun için ‘ön koşul’ ileri sürülmemelidir. Zira hiç bir ‘ön koşul’ bir insanın geleceğinden daha önemli değildir. Rencide etmeden, uluslararası hukuk çerçevesinde bu dönüş sağlanmalıdır.

 

Zihnimizde tuttuğumuz soruları hatırlayalım; göçe hiç ses çıkarmayan İsrail, kim bilir Suriyelilerin ülkemizde kalmasını istemektedir. Demografik yapımızın bu şekilde bozulması en çok kimi memnun eder dersiniz?

 

Vesselam…

 

 

 

 

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.