DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

TÜRK TARİHİNDE ENDER BİR ŞAHSİYET ‘SULTAN 2. MURAD HAN’

Son Güncelleme :

05 Şubat 2019 - 2:11

/ kez okundu.
TÜRK TARİHİNDE ENDER BİR ŞAHSİYET ‘SULTAN 2. MURAD HAN’

“Tarihte bu ay neler oldu?” diye merak edip bakanların, olayların önem sırasına göre yazı yazanların ve fikir beyan edenlerin belki de hiç aklına getirmediği bir isim vardır; Sultan 2. Murad Han…

Dünyaya bıraktığı izler hasebiyle, üzerinde durulması gereken ender şahsiyetlerden biridir. Bize Fatih’i hediye olarak bırakmış olması bile derdimizi anlatmaya yetecek büyüklüktedir. Şubat soğuğu bünyeleri üşütürken, o büyük insanın içimizi ısıtacağına inandığım kutlu yaşam öyküsünü, 3 Şubat ölüm yıldönümü olduğu için, bu haftaki yazımızın konusu yaparak hatırlatmayı bir görev olarak bildim.

Kosova meydanında şehit düşen Sultanımız Murad Hüdavendigar’ın adını taşıdığı için bu Sultan’a İkinci Murad denilmiştir. 2. Murad 1404 yılında, Ankara Savaşı’ndan iki sene sonra, annesi Emine Hatun’dan Amasya’da dünyaya geldi. Yakışıklı bir çocuktu, bu özelliği onun diğer akranlarından daha fazla ilgi görmesine sebep oluyordu.

Çocukluğu çok iyi şartlarda geçmedi. Henüz on iki yaşında iken patlak veren Şeyh Bedrettin isyanı, onun gençlik dönemini meşgul etmişti. Bu isyan sırasında sergilediği tutum ve davranışlar, isyanın bastırılmasında oynadığı rol, babası Mehmet Çelebi tarafından takdirle karşılandı. Devlet ileri gelenlerinin hayretle izledikleri bu çocuk, daha o yaşlarda taraflı tarafsız herkes tarafından “Devletin başına bu geçecek.” dedirtmişti.

Sultan İkinci Murad Han için, “Sanki büyümüş de küçülmüş.” diyorlardı. Babası Çelebi Mehmed devletimizi yeniden dizayn etmiş, dağılan kurumları toparlamış, bozulan düzeni tekrar tesis etmişti. Bu mekanizmanın aynen devam etmesi, hatta üzerine daha da konularak ileriye taşınması en büyük hedef ve arzusuydu. İkinci Murad’ın nezaketi ve zerafeti ile sevilmesi, bilgisi ve ileri görüşlülüğü ile öne çıkması Çelebi Mehmed’i memnun etti ve vefatına yakın devletimizi, bu kartal bakışlı, zeki delikanlıya teslim etti. 2. Murad Han tahta oturduğunda henüz on sekiz yaşında idi.

O’nun nasıl bir nezaket timsali olduğunu anlatan şu hikayeyi nakletmeden geçmeyelim;

“Sultan İkinci Murad Han henüz on yaşlarında idi. Bir gün Amasya’da, Yeşilırmak kenarında insanların sıraya dizilmiş olduklarını gördü. Bunların çoğunluğu çocuktu. Merak ederek ileriye hareketlendi ve sıranın sebebine baktı. Köprünün başında bir kişi çocuklara şeker veriyordu. Anladı ki tüm çocuklar, çocuklarına şeker götürmek isteyen büyükler bunun için sıraya geçmişler. Kendisinin canı da o kadar şeker çekmişti ki, vakit kaybetmeden hemen en arkaya, sıranın sonun geçti.

Güneş sallanmış, akşam alacakaranlığı ufuklardan aşağı inmeye başlamıştı. Herkesin bir an önce eve gitmek için acelesi vardı. Zamanın büyükleri akşamları çocuklarını sokakta bırakmazlar. Karanlık belirsizdir, tehlikelidir. Küçük Murad geç kalırsa evde annesinden yiyeceği azarı varın siz düşünün. O ara sıranın içinden orta yaşlı birisi ayrılıyor ve Şehzade’nin yanına geliyor;

“Sen Şehzadesin, en öne geçip alsana, kim sana ne diyebilir, neden boşuna sıra  bekliyorsun?” diyor.

Sultanımız hiç tereddüt etmeden cevabı yapıştırıyor;

“Şehzade olabilirim ama ben de bir insanım. Hem de herkes gibi. Bulunduğumuz mevkiler bize üstünlük hakkı tanımaz. Hele haksızlık edip başkasının hakkını gasp etme hakkı hiç tanımaz. Burada herkesin hedefi aynı, bir an önce alacağını alıp karanlık bastırmadan evlerine gitmek. Ben hakkıma razı oluyorum.” demişti.

Bu anlayış, aynı zaman da bizim inanç kültürümüzün temelidir. Bizi farklı kılan, diğer toplumlardan ayıran en önemli özelliğimiz de budur.

Sultan 2. Murad barış taraftarıydı. Gerekmedikçe savaşmayı istemeyen bir tabiatı vardı. Devletimizi mevcut sınırlar içerisinde güçlendirmeyi yeğliyordu. Ama onun bu tutumu Bizans tarafından farklı yorumlandı. Taht değişikliğinden doğan boşluk yaşanabileceğini hesap ederek malum kirli hesaplarını uygulamaya döktüler.

Sultan, bildiği fakat gerekmedikçe uygulamaya koymak istemediği fetih gerçeğini tekrar gündemine aldı. Anadolu’daki sıkıntılar devam ederken Macarlar ve Sırplar devletimizi rahatsız etmeye devam ettiler. 1425’de Venedik ile sulh yapan Sultân Murad Han, 1426’da Macar ordusunu bozdu ve fetihlere devam etti. Bu fetihler devam ederken 1444 yılında Mısır’daki İslâm âlimlerinin de manevi desteği alınarak Karamanoğlu II. İbrahim Bey ile de sulh andlaşması imzalandı.

Sultan 2. Murad Han, 40 yaşına geldiğinde gerçekten yıpranmış ve yorulmuştu. Biraz dinlenmek ve kendini manevi ikime bırakabilmek amacıyla 1444 Ağustos’unda oğlu Mehmed’i tahta geçirerek, kendisi ibadet ve taatle meşgul olmak üzere Manisa’ya çekildi ve ileride Fâtih diye anılacak olan Sultân Mehmed birinci defa Osmanlı Sultânı oldu.

Düşmanlarımız zaten fırsat kolluyordu. Osmanlı tahtına on iki yaşında bir çocuğun oturmasını fırsat olarak gördüler. Fâtih’in 12 yaşında bir genç Padişah olmasından heveslenen Papa, yeni bir haçlı seferi için kolları sıvadı ve haçlı orduları Osmanlı Devleti aleyhinde Ak Şövalye diye bilinen Erdel Voyvodası Hunyadi Yanoş kumandanlığında bir araya geldiler. Tuna’yı geçerek Varna’yı kuşattılar. Tahtta oturan Sultan Mehmed, yapılan görüş alış verişleri ve özellikle Vezir-i Azam Çandarlı Halil Paşa’nın ısrarlarıyla, Sultanımız İkinci Murad’ı, yani babasını tahta davet etti. Tarihe geçen Fatih’in o meşhur mektubu şöyleydi;

“Baba! Ya sen Padişahsın ya ben! Sen Padişahsan şu tehlikeli anda milletin, seni ordunun başına çağırıyor gel; Ben Padişah isem sana emrediyorum; Saltanat kendisine ait ise düşmanı karşılamak farzdır; yok eğer bize ait ise emrimize itaat şarttır.”

Sultan Murad Han, bu ferman karşısında hemen Edirne’ye hareket ederek yüz binden fazla askerin başına geçti ve Varna Meydan savaşı’nı kazandı. İkinci Murad’ı zafer için tebrik edenlere;

“Biz, Padişahımız Efendimiz Sultan Mehmed Han-ı Sani hazretlerine hizmet eyledik. Bu zafer oğlumuz Mehmet Han’ındır. Biz onun emrinde bir serdarından başka bir şey değildik.” cevabını vermişti.

Ertesi sene Edirne’ye dönen Sultan İkinci Murad Han yeniden, yani ikinci defa oğlunu tahta çıkardı.
Devlet adamları ve yeniçeri bu duruma razı olmadı ve Sultân Murad’ın yeniden tahta geçmesini ısrarla arzu ettiler. Bu ısrar karşısında üçüncü defa Sultanımız Murad Han, 1446 yılında tahta çıktı ve oğlu da böylece iki defa tahta çıkıp inmiş oldu. Varna Zaferi’nden sonra Arnavutluk’da İskender denilen bir mürtedle başı belaya giren 2. Murad Han, oğlu Fâtih’i de alarak Arnavutluk seferine çıktı.

Bu durumu fırsat bilen Ak Şövalye, Papanın da desteğini alarak bir diğer haçlı seferi daha düzenledi ve Osmanlı sınırlarını geçerek Kosova Ovası’na kadar geldi. 17 Ekim 1448 tarihinde dedesinin şehit olduğu mekan olan alanda İkinci Kosova Zaferini kazandı ve böylece Avrupalıların Türkleri Balkanlardan atmak için giriştikleri son seferi de zaferle tamamlamış oldu.

Buradan Edirne’ye dönen Sultan İkinci Murad Han 1449 yılında oğlunu evlendirerek Manisa Sancakbeyliğine gönderdi. Bu dünyaya, ileride ‘Fatih’ ünvanıyla anılacak bir büyük şahsiyet bırakarak, 3 Şubat 1451 sabahı Edirne Sarayı’nda vefât etti.

Allah rahmet eylesin…

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.