100 yıllık zaman dilimi tarih bilimi için kısa bir süre, tarihçiler ortalama bir medeniyet dönüşüm ve inşasını Bin yıl olarak hesap ediyorlar. Bu önermeye göre ülkemiz henüz çiçeği burnunda bir genç, bıyıkları yeni terleyen civan bir delikanlı…
Yüzyılın başında işgale uğramış, bir çok stratejik toprak parçasını kaybetmiş, on yıllar süren acıların yoğurduğu bir bebek olarak doğan bu ülke, 1950 sonrası ortaya çıkan yeni dünya düzeninde kendini yeterince konumlayamadı, bir yere koyamadı, sunulan imkanları birer birer heder etti.
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyoruz, geride bıraktığımız yüzyılın akıllıca bir muhasebesini yapıp, önümüzdeki yüzyılın planlamasına odaklanacağımız harika bir zaman dilimi bu, ülke olarak bunu kaçıramazdık, kaçırmamalıydık.
2010 sonrası Türkiye çok büyük atılımlara girişti, enerji, ulaşım, teknoloji ve savunma sanayiinde çok büyük işler başlattı. Bunların her biri on yıllar sonra sonuç verecek devasa yatırımlardı. Ama bir yerlerden başlanması gerekiyordu, Türkiye her türlü iç ve dış vesveselere, yıldırmalara aldırmadan kendi rotasını çizerek yoluna kararlılıkla devam etti.
Bu hikayenin ilk işareti SİHA’lar gökyüzünde bir yıldız gibi belirmeye başladı. Bu Kutup Yıldızı, ilk Karabağ topraklarını aydınlattı ve ilk somut gösterisini işgal edilmiş Türk toprağı olan Karabağ’da yaptı.
Dünya devletleri SİHA alabilmek için sıraya geçtiler, bazı devletler vatandaşlarından para toplayarak SİHA alma yarışına bile girdi. En son İngilizler SİHA almayı konuşuyorlar. Ben bunu 20 yıl önce söyleseydim, kim inanırdı. Türkiye başardı işte…
Akkuyu nükleer santrali, Karadeniz’de doğalgaz çalışmaları, Akdeniz’de petrol, uzay programı, Teknofest’ler…
Ve beklenen gün, beklenen an, yüz yıllık bir hayal gerçek oluyor, Türkiye, patenti kendinin olan ilk otomobilini 29 Ekim’de yollara çıkarıyor.
Yerli otomobilimizle ilgili daha önce yazdım, yüzyıllık bir plandan orada bahsettim, bu gün gelinen noktada ülkemizin “TÜRKİYE YÜZYILI VİZYON BELGESİ” olarak kamuoyuna tanıttığı hedeflerin bir Türk entellektüeli olarak öncülüğünü yapmış olmaktan gurur duyduğumu belirtmek isterim. Anlıyoruz ki hiçbir işaret, hiçbir hissiyat, çaba, uyarı, yazı, kelam boşa gitmiyor, dikkate alınıyor ve ülkemiz sağlam çizdiği rotada emin adımlarla hedefine yürüyor.
Tüm bunlar birer rastlantı değil, gökten yağmurla inen belirsiz gök taşları hiç değil. Türkiye güçlü bir liderin önderliğinde başardı bunları. Böylesi devasa işleri halkın inandığı, güvendiği, gelecek tasavvuru muhkem, dirayetli, cesur bir lider başarırdı zaten. Öyle de oldu.
Nasıl ki ülkemiz, uzun yol hikayesine yüzyılın başında güçlü bir lider figürü ile başladıysa bu gün de aynısı oluyor. Kökü tarihin derinliklerinde olan büyük bir millet, her yüz yılda bir yetiştirdiği değerleriyle değil yüz yılı, bin yılları etkileyecek atılımlar gerçekleştiriyor.
Bu tasavvuru kimse hafife alamaz, engelleyemez, ayak bağı olamaz. Olmaya yeltenenler tarihin ibretli kapısı önünde kaybedecekler.
Eski masallarla avunanlar, geçmiş Türkiye histerisine kapılanlar, ideolojik saplantı içerisinde bocalayanlar, toplum mühendisliği hayranları, terör örgütlerinden medet umanlar…
Artık şu gerçeği bilin;
Şimdi yeni bir yüzyıl, yeni bir dünya ve yeni bir Türkiye var. Bu ülkenin hafızası üç beş kilo soğanla sınanacak kadar dar değil; kendine yaşatılanları unutmayacak kadar güçlü, oynanan oyunları farkedecek kadar basiretlidir…
Akıntıya kürek çekmenin anlamı yok, bu gün 29 Ekim, bu gün bayram, çocuklar gibi sevinin…
Hepimizin buna hakkı var…
Vesselam…
