DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

BOĞDURULAN SULTAN ŞEHİT GENÇ OSMAN

Son Güncelleme :

20 Şubat 2019 - 1:53

/ kez okundu.
BOĞDURULAN SULTAN ŞEHİT GENÇ OSMAN

İsmini her duyduğumuzda ona acımayan, üzülmeyen, hayıflanmayan; başına bu felaketi getirenlere kızıp beddua etmeyenimiz yok gibidir. Genç bir Sultan’dan ziyade 14 yaşında bir çocuğa reva görülenler, asırlardır sorumlu yürekleri kanattı ve kanatmaya da devam ediyor.

Genç Osman’ın başına gelen o korkunç olayın nasıl olduğunu değişik kaynaklardan, yine değişik bakış açılarıyla okumuşsunuzdur. Bir çok kez duyup okudunuz bu hazin hikayeyi, 16 ŞUBAT 1618 tahta çıkma tarihi ve yine 20 ŞUBAT 1622 şehadet yıldönümü olması hasebiyle, tarihsel gerçeklerin ışığında bir kez de biz hikaye etmeye çalışacağız.

Yazımızın başında şu üç önemli hususa dikkat çekmekte fayda vardır. Zira tarih, geçmişte yaşanan olaylar zinciri olmasına rağmen, aslında her an, her saniye tekrar yaşanmaktadır. Genç Osman’ın hunharca katledilmesinden alınacak bu üç büyük ders, tarihin canlı organizma olması bakımından önemlidir.

Birincisi; gücünüzün ve kudretinizin nelere malik olabileceğini bilmeden ütopik hayallere kapılmanın, kendinizin ve nihayetinde devletinizin başına ne tür çoraplar öreceğinin en somut örneğidir Genç Osman…

İkincisi; Ulu Hünkar Fatih’in ‘devletin bekası’ için ortaya koyduğu bir ilkenin “Taht uğruna her yol meşrudur.”a çevrilerek,  kardeş katlini bu kadar basitçe uygulamanın ve neticesinde işin manevi ağırlığını da yüklenerek alınan bedduanın, bir bumerang gibi size dönmesi ve ilahi adaletin henüz bu alemde gerçekleşmesinin trajik bir örneğidir.

Üçüncüsü; devlet idaresinde, irade boşluğunun bırakılması, siyasi iradenin etkisiz ve güçsüz oluşundan dolayı meydanı dolduran mahvillerin hangi cürümleri işleyebileceğinin yaşanmış en somut şekli olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır.

Şimdi bu üç saptama ışığında, henüz 14 yaşında tahta geçmek zorunda kalan Sultan Genç Osman’ın hayatına kısaca bakıp, bu hazin hikayeyi buruk yüreklere havale ederek yazımızı bitirelim.

II.Osman 1604 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren bir veliaht gibi yetiştirilerek son derece donanımlı bir eğitim gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca’yı ana dili gibi konuşuyor; bu dillere ait klasikleri rahatlıkla tercüme edebiliyordu. Ayrıca aruz ölçüsünü kullanarak Farisî mahlasıyla şiirler de yazıyordu.

Babası I. Ahmet’in vefatının üzüntüsünü atamadan padişahlık gibi ağır bir yükle imtihan edildi. Gerçi babası, “Saltanat boşalırsa hanedan üyelerinden en büyüğü ve en olgunu başa geçecek.” diye bir veraset sistemi getirmişti. Hem böylece şehzadelerin sancaklara gönderilmesinden de vazgeçilmiş oluyordu. Bu veraset sistemi Genç Osman’ın bir süreliğine de olsa işine yaramış ve çekinceli olduğu tahta oturmaktan kurtulmuştur. Zira Genç Osman gibi sanat ehli olanlar,  devlet işlerinin ağırlığını bilirler ve tahta oturmayı pek düşünmezlerdi. (Sultan II. Murad’ın tavrını hatırlayalım…)

Amcası I. Mustafa tahta geçince epey bir rahatladı. “Babam bu veraset sistemini iyiki de getirmiş.” diye sevindiği söylenir. Ama amcasının pek akli dengesi yerinde değildi. Devlet ileri gelenleri amcasının bu haliyle ülkeyi idare edemeyeceğine hükmettiler. İş yine başa düştü ve üç ayı biraz geçkin bir süre sonra mecburen tahta oturmak zorunda kaldı. (Bu tarz bir hal ileride Sultan Vahdettin’in de başına gelecektir.)

Devlet işi genç filan dinlemezdi. Ateşten gömleği giymişse eğer, bunun hakkını vermesi gerekiyordu. “Değil mi ki atamız Fatih Mehmet Han on iki yaşında bu tahta oturmuş, o halde bizim bahanemiz olamaz.” deyip işe koyuldu. İlk iş olarak amcasını tahttan indiren devlet görevlilerini değiştirdi. Amcasına etki edenlerin orada durmayıp kendisinin de altını oyacaklarını hissetmişti. İlk değiştirdiği kişi ise şeyhülislam olmuştur. Onu Rumeli kazaskeri ve Hekimcibaşı takip etti. Değişiklikleri yaparken öncelik sıralaması manidardır.

Devletin kuzey sınırlarını tehdit eden Lehistan üzerine bir ordu hazırladı ve Nisan başlarında Lehistan üzerine yürüdü. Eylül ayı başında Hotin önlerine geldi ama yeniçeriler yol boyu homurdanıp durmuşlardı. Hatta bazıları firar bile etmişti. Uzun zamandır fetihlerden uzak kalmış, yatmaya alışmışlardı ve bu sefer onlara çok zor gelmişti. İsteksiz davranışları, heyecandan yoksun duruşları yüzünden kaleyi alamadan geri dönmek zorunda kaldı.

Yeniçerinin bu tavrı, Genç Sultan’ı ordu içerisinde bir yenilenme kararı almasına sebep oldu. Yapacaklarına haklı gerekçeler bulmak için bazen tebdili kıyafet yapıp halkın arasında dolaştı, yeniçerilerin neler çevirdiklerini gözleriyle gördü. Onların meyhanelere takıldıkları, türlü çeşit günahlara bulandıklarını müşahade etti. Hepsini tek tek cezalandırdı ama bu şekilde önünün alınamayacağını düşünmesi yeni bir oluşuma gitme kararını pekiştirdi.

Elbette bu kolay değil, epey güç kudret gerektiren bir işti. Tek tutunacağı dal,  Kabe’ye gidip Hac vazifesini yerine getirerek Allah’ın kendisine güç kuvvet vermesi için dua etmek olduğunu düşündü. Bu maksatla Hacca gitmeye karar verdi. Kendisi böyle düşündü ama rakipleri bunu başka türlü yorumladılar ve hemen ‘fırsat bu fırsat’ deyip harekete geçtiler. Onlar, Padişah’ın Hacca değil de Anadolu’ya geçerek düzenli bir ordu kurup yeniçeri ocağını kaldıracağına hükmetmişlerdi.

Genç Sultan içindeki Resulullah özlemini dizginleyemedi ve 16 Mayıs 1622 günü maiyetindekilerle birlikte Üsküdar’a geçti. O geçer geçmez hemen arkasından isyan patlak verdi. İsyancılar ondan birkaç devlet görevlisinin kellesini istediler. Fakat O, isyancıların gönderdikleri ulemayı azarlayıp geri çevirdi. Bu hareketi isyancıların daha da azmasını sağladı ve sarayı basıp her yeri yağmaladılar. Amcası I. Mustafa’yı tekrar Padişah ilan ettiler. Genç Osman’ın etrafı bir anda boşaldı. Hac hayali kurarken birden bire kendini azgın cellatların kucağında buldu.

İsyancılar Genç Sultan’ı esir edip halkın önünden aşağılayıcı bir şekilde geçirdiler. O geçerken çevredekiler bağırıyordu: “Osman Çelebi, meyhaneleri basıp Yeniçerileri, Sipahileri denize atmak olur mu?”

Genç Sultan da can havliyle “Yaptıkları yanına kar mı kalsaydı?” diye bağırıyordu ama ne çare… Sadrazam Davut Paşa’nın işareti ile Cebecibaşı, Genç Osman’ı boğmak için üzerine kemend attı. Bir pazar arabasına koyarak Yedikule’ye götürmeye karar verdiler. ‘Binyaz’ adlı pehlivan yapılı bir görevli muşta ile ona vura vura bir arabaya koydu. Genç Osman dehşet içindeydi, gözyaşları içinde sesleniyordu:

“Ocağınıza geldim. Size sığındım. Beni Yedikule’ye götürmeyin. Madem cezalandıracaksınız, sarayda kafes ardında tutun!”

Hakaratler, bağırışlar içinde Yedikule’ye götürdüler. O’nu getirenler arasında Kilindir Uğrusu denilen bir şahıs da vardı. Sadrazam Davut Paşa, Cebecibaşı ve birkaç adamı da Yedikule’ye gelmişti. Yedikule’de kanlı kuyunun bulunduğu kuleye girdiler. Kulede dar ve alçak kapılı karanlık bir yere O’nu zorla soktular. O, içeri girmek isteyenlere karşı bütün gücüyle direndi.

 

Dışarıdakilerin meşalesi ortalığı biraz aydınlatıyordu ama oda çok karanlıktı. Cebecibaşı birkaç defa kemend atarak onu boğmaya çalıştı ise de başarılı olamamıştı. Padişahların kanının akıtılması yasak olduğu için silah kullanamıyorlardı. Kilindir Uğrusu denen subaşı kethüdası onun husyelerini sıkmak suretiyle direncini kırdı. Genç Sultan halsizleşti ve artık direnemez hale geldi. Karanlık, kapkaranlık odada 20 Şubat 1622 günü şehit edildi. Dillerde ve gönüllerde Şair Nevi’nin şu yürek yakan haykırışı kaldı;

 

“Hükmetmeye kadir iken,
Emr-i Hakk’a nâzır iken,
Hacc itmeye hazır iken,
Şah-ı cihana kıydılar.

Selam ve dua ile.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.