Seçimler zordur, özellikle bizim gibi henüz kurumsallaşmayı sağlayamamış ülkelerde daha zordur. Bizim coğrafyamızın karekteristiği, güvenlik kaygılarımız, yönetilme güdümüz, lidere bağlı yönetim arzumuz gibi çeşitli sebeplerle seçimler, hayatımızın baş köşesine oturuverir.
Siyasal sonuçlar, onu üreten sosyolojik zeminle doğrudan alakalı bir durum. Bu gün ortaya çıkan %52 ve %48 gerçeği, bundan otuz yıl önce %65 ve %35 gibi seyrediyordu. Makas her geçen gün kapandı ve neredeyse başa baş hale geldi.
‘Türk Sağı’ ortaya çıkan bu resmi iyi okuyup ona göre pozisyon almak, çözüm üretmek zorunda. Çünkü kan kaybeden, sayıca azalan, tehlike sınırına doğru yuvarlanan kesim muhafazakar kitle. Bunun karşısında ise seküler olanlar sayılarını artırıyor ve her geçen gün çoğalarak iktidarı tehdit ediyor.
Burada iki gerçeklik çok iyi görülmeli;
Birincisi;
‘Türk Sağı’ yarım asırı geçgin bir süredir kendini Recep Tayyip ERDOĞAN liderliğinde ifade ediyor. Sanki Erdoğan’ın şahsı ile bütünleşmiş ve o gittiğinde dağılacakmış gibi bir hissiyat söz konusu.
İkincisi;
Seküler cenahın bir lider takıntısı ya da ihtiyacı yok. Onların sayısal durumunu besleyen, motivasyonlarını artıran faktörler çok başka… KILIÇDAROĞLU ile %48 almaları bunu işaret ediyor.
Aradaki bu farka bakarak kendini yenilemesi gereken kesim hangisidir sizce?
Anadolu’da geçerli olan gerçeklikle büyük şehirlerdeki birbiriyle örtüşmüyor. Büyük şehirde kimsenin güvenlik diye bir kaygısı yok, burada ekonomi ön planda. İnsanların tek derdi geçim sıkıntısı… 10 Bin lira kira olan bir yerde siz kime ne anlatabilirsiniz…
‘Türk Sağı’ genç nesil ile arasındaki bağın neden koptuğunu, hizmet temelli siyasetin işe yaramadığını, gençlerin çok daha başka dünyalar hayal ettikleri gerçeğini yeni dönemde umarım görecektir. Artık klasik siyaset devri bitti, post modern siyaset devrine çoktan girdik bile. Bu sıra dışı devrimin yakıcı etkisini yaşamadıysa Türkiye, bunu ERDOĞAN’a borçludur. Önümüzdeki dönem ERDOĞAN olmayacağına göre oluşan bu yüksek dalgada kaybolmamak için şimdiden gerekli bendler sorumlular tarafından inşa edilmeli…
Kent milliyetçilerinin yöneliş alanları nereye doğrudur? Milliyetçiliğin değişim ve dönüşüm sosyolojisine iyi bakılmalıdır. Zira son otuz yılda üç çeşit milliyetçilik ortaya çıktı, Anadolu milliyetçiliği, Kent milliyetçiliği ve seküler milliyetçilik. Bunlardan hangisi tükeniyor, hangisi çoğalıyor?
Marjinal gruplar, çeşitli terör örgütleri siyasette bu kadar belirleyici duruma nasıl geldiler?
Bir kesim neden hala yaşam tarzına müdahale korkusu çekiyor? Çocuklarının geleceğinden neden kaygı duyuyorlar, ya da bunu ifade etme gereksinimi duyuyorlar?
Ege sahillerinde niye muhafazakar kitle yok? Sözgelimi Kadıköy gibi, Beşiktaş gibi, Çankaya gibi semtlerde neden hep seküler cenah çoğalıyor?
Güneydoğu bölgemizin renk değiştirmesini hiç mi sorgulamayacağız? Bir zamanlar Refah Partisi’nin temsil ettiği anlayışın kalesi bu şehirler nasıl olda böyle tersine dönüştü?
Sorular çok, cevaplar ise yönetenlerin işi… Neticede bu bir ateşten gömlek, yönetime talip olanlar düşünsün…
Kazanmak kaybetmenin başlangıcıdır. ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak adlandırılan yeni dönemde yapılacak çok iş var.
Adalet ile ilgili yanlış ve eksiklikler giderilemezse, eğitimde gerekli adımlar atılamazsa, oluşan hayat pahalılığı engellenemezse, döviz kurlarındaki denge sağlanamazsa, insani olan yaşam standardı tesis edilemezse, liyakat öncelenmezse; Türkiye muhafazakarı için bu son seçim olabilir.
Çünkü önlerinde hiç bir bahane yoktur; sorun çözmeye engel en küçük bir tümsek, sığınılacak bir dulda bulunmamaktadır. Lazım olan tüm şartlar milletimiz tarafından fazlasıyla sağlanmıştır.
Vesselam…