Popülizm deyince benim aklıma 90’lı yıllar gelir nedense. O dönemler popülizmin tavan yaptığı bir garip zaman dilimiydi. Çift anahtar sallayarak oy isteyenler buna milleti inandırmışlardı. Bu nasıl bir zihin yapısı ise biri gelecek ve size ‘hem ev, hem de araba anahtarı vereceğim’ diye vaat edecek, siz de buna inanacaktınız.
İnanılır gibi değildi ama gerçek oldu, bu yolla iktidar değiştirildi bu ülkede. 1991 seçimlerinde memleket koalisyona düştü. Sonraki yıllar koalisyonların faturasını nasıl ödediğimizi yaşayarak tecrübe eden neslin temsilcileriyiz biz.
Fazla derine inmeyelim; bu günkü nesille aramızda taş devri var, anlaşamayız. Biz meseleyi bu güne taşıyalım isterseniz.
1986 yılında çıkarılan bir kanunla emeklilik yaşı erkeklerde 60, kadınlarda 55 olarak yasalaşmıştı. 1991 seçiminin galipleri 3774 sayılı kanunla bunu değiştirerek 40 yaşında emekli olmanın yolunu açtılar. Vaad edilenler sadece ev araba değildi, bu da vardı listede…
Baktılar olmuyor, 1999’da yasa tekrar değiştirildi. O zamanlar kimsenin gıkı çıkmamıştı, çünkü ülkede kriz vardı ve emekliliği kim düşünüyordu. Deprem olmasa idi memur ve emekli maaş dahi alamayacaktı. O günlerde erken emekliliği biri ağzına alsa ona kürekle vururlardı. Ne zamanki refah seviyesi yükseldi, uyanık birileri 2015 yılında EYT diye suni bir gündem oluşturarak meydanlarda boy vermeye başladı.
Muhalefet iktidara; “Sen yapmazsan ben yaparım.” diye rol kapmaya başlayınca iktidar bunu mecburen gündeme aldı.
Şu anki verilere göre 24 Milyon çalışan ve 12 Milyon emekli var. Yani 2 çalışana 1 emekli düşüyor. Bu durum gelişmiş ülkelerde 4 çalışana 1 emekli şeklinde…
Yılbaşından sonra 1.5 Milyon kişinin eklenmesiyle bu tablo 1.8 çalışana 1 emekli şeklinde değişecek…
SGK sistemine getireceği yükü mü yazayım, kaybolan kalifiye iş gücünü mü, yoksa doğacak psiko sosyal sorunları mı? Hangisini yazayım?
Oluşacak boşluğun nasıl doldurulacağını kimse hesap etmiyor. Herkes bol keseden atıyor, neredeyse ülkede çalışan kalmayacak.
Bakın, 2023 yılbaşı verilerine göre yazıyorum;
85 Milyon nüfusun 13.5 Milyon’u emekli, 20 Milyon’u öğrenci, 4 Milyon’u memur, 14 Milyon’u ev hanımı, 3,5 Milyon’u ise işsiz. Toplamda yaklaşık 55 Milyon üretmeyen nüfus oluyor. Geriye 30 Milyon kişi kalıyor. Peki bu ekonomik sistemde nasıl olacak bu? 30 Milyon 55 Milyon’a nasıl bakacak?
Herkes yan gelip yatma peşinde, kimse üretmeye meyilli ya da istekli değil. Özellikle genç kuşak hazıra alıştırıldı, ‘gelsin de nerden gelirse gelsin’ anlayışı hakim. Çünkü zorluk görmedi, çünkü eğitim sistemimizin açıklarından beslendi maalesef… O yüzdendir ki, oradan buradan kara para bulduğunu söyleyenler rağbet görüyor, onlara inanılıyor ve bel bağlanıyor. Çifte anahtar verileceğine inanan buna inanmaz mı, hele de hafızası 2000 yılından sonra şekillendiyse?
Çözüm nedir peki?
EYT yerine sadece işsiz kalanlarla ilgili bir düzenleme yapılabilirdi. Bir vesileyle işinden olmuş birini devlet mağdur etmez ve şartları kurtarıyorsa emekliliğe sevkederdi. Bunun istismarı olurdu ama böyle davrananların sayısı kaç kişi olurdu ki? Hem mağduriyet giderilir hem de ülke yoluna sorunsuz olarak devam ederdi.
Keşke iktidar EYT’nin getireceği bir iki puana muhtaç kalmasaydı…
Vesselam…