DOLAR34,2701% 0.04
EURO37,4262% 0.05
STERLIN44,8500% 0.13
FRANG39,7591% 0.07
ALTIN2.921,94% 0,15
BITCOIN65.857,735.208
reklam

Suriye’de Varlık Sebebimiz Ve İdlib

Yayınlanma Tarihi : Google News
Suriye’de Varlık Sebebimiz Ve İdlib
reklam

Onlarca şehit haberinin ardından konuşmanın, meselenin ne olduğunu anlatmanın ve kitleleri ikna etmenin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Fakat sevinçlerimiz gibi, acı ve kederlerimizi de paylaşmak Anadolu insanının irfanındandır. Millet olarak medarı iftihar yanlarımızdan biri de budur.

Bizlere bu toprakları vatan yapan tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin. Bizleri onların şefaatlarına nail eylesin. Onlar olmasaydı biz bu gün bu topraklarda huzur ve sükunet içerisinde yaşayamazdık. Onlara ne kadar dua etsek azdır. Hepsini kalbimize gömüyor ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Şehit olmak için illa ülke sınırları mı gerekir? Kore’de ölenler şehit değil midir? Afganistan’da hayatını kaybedenlerin makamı nedir?

Tarihten bir hatırlatma yapalım;

1900’lü yıllar…

Osmanlı Devleti, sömürgeci İngilizlere karşı Hindistan’ın çağrısına kayıtsız kalmıyor ve 350 askerini Hindistan’a yolluyor. Kendisi bin bir zorlukla boğuşurken büyük devlet olmanın gereğini yapıyor. Bizim o topraklarda, hatta Avustralya’da bile şehidimiz var.

Her şehit haberinin ardından sorulan soru şudur;

“Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?”

İnsanımız malesef gündelik yaşıyor. ‘Dün’ ve ‘yarın’ tasavvuru yok. Olayların gidişine göre şekil alan bir zihin yapımız var. Bir sayfa kitap okumayan, günlük bir gazteye göz gezdirmeyen, ilim meclisi görmemiş, kültürü sokak jargonu ve sosyal medya kampanyaları ile ikame olmuş bir toplum hafızası ile karşı karşıyayız. Bu şekliyle kime ne anlatacaksın?

Öyle ama biz susalım mı?

Elbette susmayacağız. Görevimiz; ülkemizin aslında bir konvansiyonel savaşla burun buruna olduğu şu zorlu günlerde, insanımızın günübirlik zihnine doğruları ve hakikatleri söylemektir. Etkili olur mu, dikkate alınır mı, umurumuzda değil. Biz tarihe not düşüyoruz, o kadar…

Şimdi ben ‘Adana Mutabakatı’ desem, bu mutabakat 1998 yılında imzalandı ve bize Suriye’de operasyon yapma yetkisi veriyor desem kim hatırlar?

Daha dün yapılan Astana Süreci’ne ya da Soçi Mutabakatı’na zihinlerimiz ne kadar hazır? “Oralarda neler oldu, hangi ülkeler ne kararlar aldılar,” merak edeniniz oldu mu?

Ya da tersten soralım;

“Siz kendi ülkenize yönelttiğiniz sorunun onda birini neden Amerika’ya, Rusya’ya, ya da İran’a yöneltmiyorsunuz?”

O topraklarda bulunmak için yüzlerce haklı gerekçesi olan kendi devletinizi eleştirdiğiniz kadar karşı devletleri de eleştirseydiniz keşke…

Silahsız sivillerin kundaktaki bebeklere varıncaya kadar üzerine hunharca demeyeceğim, alçakça atılan kimyasal gazların sorumlularını ne olur bir gün eleştiri verin… Bir gün çıkın ve ölenler ‘insan’ deyin. ‘Esed katil, zalim’ deyin…

Şunu net söylüyorum; Türkiye’nin oraya müdahale etmesi için herkesten daha çok gerekçesi var. Hatta zorunluluğu var. Tarihi açıdan, insani açıdan, sınır güvenliği açısından… Ne taraftan bakarsanız bakın, biz orada tutunmaya mecburuz. İdlib’den geri adım atmak Afrin’i kaybetmektir, Azez’i, Cerablus’u kaybetmektir. Bu da sınırlarımızın dibinde bir terör devletinin kurulması demektir.

“Suriye’de ne işimiz var?” diyenlere ben de şunu soruyorum;

“Biz Suriye’den topyekün çekilelim mi, ne dersiniz?”

Unutmayın;

Bugün kanlı olayların yaşandığı Dera, Şam, Humus, Hama ve Halep daha 95 yıl önce bizim topraklarımızdı, biz şehitler vererek oradan çekildik. Bizim gönül bağımız, tarihi haklarımız varken “Suriye’de ne işiniz var?” demek tarih bilmemektir, irfan eksikliğidir…

Ama ben milletime kızamıyorum. Zira okumuş koskoca adamlar, önünde ‘tarihçi prof’ olanlar öyle şeyler söylüyorlar ki akıl alır gibi değil…

Adamlar, “Osmanlı’nın Viyana’da, Budin’de, Girit’te ne işi vardı?” diyorlar. “Hiç alakamız olmayan yerlerde Anadolu çocuklarını bozuk para gibi harcadılar.” diyenler sokaktaki vatandaş değil, bu ülkenin sözde kültürlü, okumuş tarihçileri… Ve bu soru kaynağı ve soranların psikolojisi hasebiyle bugünkü ile ne kadar benzer anlamlar taşıyor.

Sokakta “Suriye’de ne işimiz var?” diyenler inanın çok masum. En azından itirazlarının makul bir gerekçesi var; öğrenmeye, anlamaya çalışıyorlar. Onlara bunları anlatacak olanlar ise “Zulüm 1453’de başladı.” demekle meşgul…

Kadim Türk savaş geleneğinde geçerli strateji, ‘En iyi savunma hücumdur.’ şeklindedir. “Sorun varsa sınırları genişlet.” der bir diğeri…

24 Şubat 2020 tarihinde bir yazı yazıp Facebook sayfamdan paylaştım. Yazımda;  “Türkiye tüm göçmenleri Avrupa kapılarına yığmalı.” dedim. Zira umarsız Batı dünyasını silkeleyecek, onları irkiltecek başka seçeneğimiz yoktu. Devletimiz dört gün sonra bunu uygulamaya koydu. Bu karar oldukça yerinde oldu ve sonuçları de olumlu olacaktır kanaatindeyim.

Bizim Suriye’de işimiz var dostlarım. Herkesten daha çok hakkımız ve işimiz var. Çekilemeyiz, geri adım atamayız. Bunun siyasetle filan işi yoktur. Bu bir vatan müdafaasıdır ve her bir Türk insanı kendini bu müdafanın bir ferdi olarak görmek durumundadır.

Değilse, “Suriye’de ne işimiz var?” diyenin benim nazarımda ‘İskenderiye Hamalı’ kadar kıymeti harbiyesi yoktur.

Vesselam…

NOT : ‘İskenderiye Hamalı’ teşbihi Üstadımız İlber Ortaylı’ya aittir…

YORUM YAP